Madeni Para ve Arma Tartışmaları

22 Aralık 1923 – Mecliste Cumhuriyet’in ilk madeni parasının üzerine ne işleneceği ve devletin arma tasarımı tartışılıyor. Bugün hâlâ bir armamız yok.

İSMAİL CANBOLAT B. (İstanbul) — Efendim sikkenin bir tarafına «Ankara» keli­mesini ilâve ettiğiniz görülüyor. Asri devletlerin paralarında – hatırımda kaldığına göre – hiçbirisinin parasında şehir ismi yok­tur. Acaba bunu – böyle daima asrî Devlet olacağız diye iddia edip dururken – bu para meselesinde şimdi niçin nazarı dikkate al­mıyoruz? Eskiden paralarda «İstanbul’da ba­sılmış» mânasında bir kelime vardı; onu kal­dırmışlar, çok iyi etmişler. Fakat şimdi de hiçbir şehrin isminin yazılmamasma lüzum yoktur. Acaba buna neden lüzum görül­müştür.

CELÂL NURİ B. (Gelibolu) — Efendim para darbı ile asrî devlet arasında bendeniz bir münasebet göremiyorum. Bâzı yerlerde bir harf ilâvesiyle falan yerde darbedildiği gösteriliyor? Meselâ; Fransız parasının altına (A) vaz’edilirken Paris Darphaesinin alâmetidir. (B) harfli olanlar da Bordo Darphanesinin alâmetidir. Bunda büyük bir mahzur yoktur. Ankara’da Cumhuriyetimiz ve muvafakıyatımız husul bulduğu için onun bir hâtırası olmak üzere – bunun vaz’ma encümence karar verildi. Ve bunda zannediyorum ki hukuku esasiye ve saireye münafi hiçbir nokta yok­tur.

SÜLEYMAN SIRRI B. (Bozok) — Doğru­dur doğrudur ya.. ‘Tarihte yolsuzluk var.

(…)

YUSUF AKÇORA B. (İstanbul) —Efen­dim bu para darbetmek meselesi münasebetiyle diğer bir meseleyi Maliye Vekâleti mevzuubahsetmiştir. O da kendisinin tezkere­sinde denildiği gibi (Türkiye Devletinin gerek meskukât ve gerek bâzı vesaik ve evrak üzerine vaz’edilecek yeni bir alâmeti mahsusai Devletin mevcudiyetini istilzam eylediği malûm…) Falan…. Malûmuâlinizdir ki; Os­manlı İmparatorluğu bir kaç yüz sene yaşa­yıp da vefat ettiği zaman muayyen bir işa­reti yoktu. Tuğra, malûmuâliniz padişahların isimlerinin yazılmasıdır, halbuki Devletin ar­ması nedir? Hattâ bendeniz Hariciyede me­mur iken bir münesebatı hariciye meselesi çıkmıştı. Bizim orada mührümüzü istemişlerdi, çünkü malûmuâliniz mukavelâtta mühür vazolunur ve o mühürde Devletin bir ar­ması bulunur. Sonra hepiniz tabiî görmüşünüzdür; muhtelif ve mütenevvi armaları var­dır. Şimdi de Reji bize bir arma uydurmak­tadır. Eski Osmanlı tuğrasının ortasına yeni bir yıldız koyuyor. Böylece henüz yeni tees­süs etmiş olan Cumhuriyetin muayyen bir ar­ması yoktur. Ben çok. istedim ki; bu ilk darbedeceğimiz meskukâtta bu bizim armamız ha­zırlanarak yetiştirilsin; yalnız isimle kalmasın. Fakat Maliye Vekili istical etmiş galiba; bütün encümenler de o isticale iştirak etmişler; arma meselesini bir tarafa bırakmışlar. Şimdi hiç olmazsa bu münasebetle Heyeti Celileniz Kavanini Esasiye Encümenine diğer erbabı ihtisası toplamak suretiyle Devletimizin armasını tâyin ve tesbit etmek vazifesini tahmil edelim; bu bir. İkincisi; Mülga Osmanlı Devletinin muay­yen bir sancağı vardır; zemini kırmızı üzerinde beyaz ay yıldız. Son devrelerde bilhassa Meş­rutiyet devresinde karışmıştır; yarısı kırmızı, yarısı beyaz ve yeşil, birtakım renkli bayrak­lar araya girmiştir. (Hayır sesleri) Hattâ res­mî merasimde böyle muhtelif bayrakları ken­di gözümle görmüşümdür. Binaenaleyh bu me­selenin de bizim resmî Cumhuriyet armasiyle beraber tesbit edilmesini ve eski Osmanlı bay­rağını aynen kabul ediyorsak onun kabul edil­mesini ve ondan gayrı bütün bayrakların mef­suh addedilmesini ve bu hususatın encümeni aidinde tesbit edilmesini, ilk sikkelerimizin de Cumhuriyet armasiyle darbettirilmesini teklif  ediyorum.

(…)

REŞİD AĞA (Malatya) — Efendiler evvel­ emirde şunu anlatacağım ki bir padişah tahta cülusundan üç gün sonra sikke darbederdi ve zan­nederim bu böyle usul ittihaz edilmişti. Bugün Hükümetimiz teceddütmeştir. Bir gün bile te­hiri lâzımgelmez. Her halde tacilen sikke darbı ehem ve elzemdir. Enzarı âmmede de dört seneden beri sikke darbedilmemesi esbabı hüsnü tesir yapmamıştır. Her halde bir gün ev­vel darbedilmelidir. Ve hem Kanunu Esasi En­cümeni mazbatası aynen kabul edilmelidir.

HALİL B. (Zonguldak) — Efendim bende­niz sikkemizin bir an evvel çıkması esasında Reşid Ağanın fikrine iştirak ediyorum. Binaena­leyh bu husus hakkında ne söylenecek ise hemen bu celsede söylenerek bu işe bir netice verilmesine lüzum vardır. Bâzı azayı kiram alâmeti devlet meselesinden bahsettiler. Ve «Evvelâ memleke­tin arması taayyün etsin ondan sonra bu mesele mevzuubahsolsun.» dediler. Bendenizce, alâmeti devletin, sikke ile alâkası yoktur. Zatiâlilerine birkaç misal getireceğim. Meselâ: İngiliz lirala­rının üzerinde eizzei nasaradan bir azîz ata bin­miş elinde kargı, ejderhayı öldürüyor. Bunun, İngiliz Devletinin alâmeti devleti ile alâkası yok­tur.

ŞÜKRÜ KAYA B. (Menteşe) — Vardır efendim.

HALİL B. (Devamla) — Sonra bâzı Fransız liralarında bir kız resmi, bazan da bir horoz resmi görürüz.

YUSUF AKÇURA B. (İstanbul) — Horoz armalarıdır.

HALİL B. (Devamla) — Müsaade buyurun efendim. Sonra Amerika Cumhuriyetlerinin al­tınlarında, bir sopa içerisinden geçirilmiş bir klâh göreceksiniz. Her halde bu şekiller ile tesbit ettikleri devlet «arma» lan arasında azîm farklar vardır. Onlar başkadır, bunlar başkadır. Bunlar birer remizdir. Remizlerin alâmeti farikasıdır. Binaenaleyh bendeniz diyorum ki şekli Cumhuriyetimizle neticelenen hâdisei tarihiyenin bir remzi vardır. O remzi kabul edelim, sikke­mize koyalım. Bu da kağnı arabasıdır. Kağnı arabası efendiler. (Handeler) Canı istiyen gül­sün. Kağnı arabasıdır. Bu memleketin en ceyyid unsuru olan ve bu memleket uğrunda en zi­yade kanını döken ve bu memleket uğrunda en ziyade fedakârlığı ihtiyar eden köylünün timsa­lidir.

EMİN B. (Eskişehir) — Hâkimiyeti hakiki surette temsil eden kağnı arabasıdır.

HALİL B. (Devamla) — Maliye Vekili Be­yefendinin zatiâlilerine gösterdiği resmin (An­kara) kelimesini ihtiva eden mahalline pekâlâ bir kağnı resmi konabilir.

TALÂT B. (Kângırı) — Yanına da bir köy­lü kadını…

HALİL B. (Devamla) — Evet yanında bir köylü kadını da konabilir. O da, bu mücadele­de en ziyade fedakârlık göstermiştir. Bu memle­ketin hal ve istikbalini kurtaran erkekleri, kahra­manları o yetiştirmiştir. Onların karnını, cephe­de iken o doyurmuştur. (Kâfi sesleri)

(…)

ALİ SÜRURİ Ef. (Devamla) — Bundan başka encümenin kabul ettiği defne dalları hak­kında Üstadı Muhterem Sâmih Rifat Beyin pek mühim bir mütalâaları vardır. Bendeniz sureti hususiyede dinledim ve istifade ettim. Diyorlar ki: «Defne dalları, fillasıl Yunanlılara mahsus bir alâmeti zafer ve sulhtur. Avrupalılara da Yunanlılardan geçmiştir. «Şimdi eğer böyle ise meşumülmeşe’ olan bir alametin bizde yeri ol­maz. (Buğday başakları sesleri) Onun için mâruzâtımdan daha mühim bulduğum bu cihetin erbabı ihtisastan istifade etmek suretiyle sureti katiyede hallini ve ondan sonra bir karar ittiha­zını rica ediyorum.

RÜŞDÜ Pş. (Erzurum) — Meselâ buğday başağı, ne güzeldir.

REİS — Efendim müzakerenin kifayetine dair takrirler vardır.

SÂMİH RİFAT B. (Çanakkale) — Efendim malûmuâliniz her devletin, her milletin anenevî timsalleri vardır. Bu timsallerin en ziyade intiba ettiği şeyler de meskukâttır. Bu defa en­cümence kabul olunan şekilde görüyorum ki eski Osmanlı altınları gibi paranın, yeni Cumhuriye­tin ismini havi olacak cihetine defne dalları kul­lanıyor. Malûmuâliniz Fransızcası «Laurier» olan bu dal, Yunancadır ve Yunanlılardan Av­rupa akvamına intikal etmiştir. Zafer ve sulh alâmetidir. Defne dalları vaktiyle Yunan kah­ramanlarının taçlarına konurdu. Onların timsa­lini teşkil ederdi. Bunun milletimizle hiçbir mü­nasebeti yoktur. Türk milliyetinde hangi ağaç­ların muhterem olduğuna, hangi ağaçların mu­kaddes addedildiğine dair vakaa şimdiye kadar yapılan tetkikatla meydana çıkmış bir şey yoktur. Fakat eski Türklerde sedef gibi, mersin gibi bâzı dallara ehemmiyet verildiğini natık bâzı alâmet­ler vardır. Malûmuâlinizdir ki her türlü paraya ait bir ilim vardır. Buna «Nomizmatizm» denilir. Memleketimizde, burada, yani Ankara’da bir «Nomizmat» yani ilmî meskukât mütahassısı bir zat vardır. Maarif Vekâletinde memurdur. Ken­disini celbederek paranın seldi, etrafına kona­cak çiçek hakkında malûmatını alır ve ona göre bu parayı yaparsak elbette Cumhuriyetimizin imke timsali olacak bu parayı millî bir şekle koyar ve onunla iftihar’ ederiz. Etrafına bir Yunan arması resmetmiş olmıyalım. Teklifim budur efendim.

(…)

TUNALI HİLMİ B. (Zonguldak) — Bir ba­kıma göre çoktan beri arz etmek istediğim eme­lime bugün fırsat bulduğumdan dolayı cidden müteşekkirim. Arkadaşlar en eski bir misâl olmak üzere şurasını arz edeyim ki Endülüs’ü ziyaret ettiği­niz zaman; İslâm asarı medeniyesinde – bina itibariyle – gözünüze bir işaret çarpar ki Frenk­lerin «Döviz» – fakat Arapların ne dediğini bil­miyorum – evet Frenklerin «Döviz» bizim yeni kalemlerimizin de «şiar» dedikleri fakat bir âciz arkadaşınızın – benim – «türe» dediği bir şey vardır ki – ona millî bir kılavuz diyebile­ceğim – camilerde, saraylarda, her tarafta bir metre irtifaında surlar görürsünüz ve o surla­rın etrafında daima şunu da okursunuz: «Lâ galibe İllallah» Endilüslülerin ‘dövizi «bu idi.

HALİL B. (Zonguldak) — O, Beniahmerin’dir. Bütün Endilüsün değildir.

TUNALI HİLMİ B. (Devamla) — Zannede­rim, diğer milletlerde de vardır. Alınanlarda varsa yoksa dövinçlând’dır. Meselâ İsviçreliler­de (‘Tous pour un, un pour tous) bu bir «dö­viz» dir. Yani «bir, hepsi içindir», (hepsi, bir içindir) ben kendimi bildiğim günden beri ken­dim için bir «döviz» kabul etmişimdir. Eğer o da bu Yüce Meclis tarafından kabul edilirse kendimi dünyanın en bahtiyarı sayacağım. Ar­kadaşlar o «döviz» bu anda ısizıin o mübarek ilk sikkenize yazılmalıdır. O çocuklarınızın kalbi­ne yazılmalıdır. O da «halktan halka» yahut de­diğiniz gibi yazmalım: «halktan halka, halktan  çıktım, halka kalboluyorum.» (Handeler), (halktan halka) vayahut (halktan fena filıhalk) (halktan alırım halka verirdim) para, vergi, nur, irfan; ne olursa olsun uzunuzadıya başını­zı ağrıtmaktan teeddübediyorum. Kabulünü teklif ediyorum.

http://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d02/c004/tbmm02004072.pdf

(Sayfa 391 – 401)

Not: Darphane’nin sitesine göre Cumhuriyet’in ilânından sonra ilk madeni paralar 1924’te tedâvüle çıkarılmış.